Prof. Dr. Sevinç Arı'nın editörlüğünü üstlendiği"Kültürlerarasılık & Karşılaştırmalı Edebiyat" başlıklı kitap yayımlanmıştır
Toplumlararası ya da uluslararası bilgi ve kültür aktarımı, farklı toplumların birbirlerine yakınlaşmasını sağlar. Kültürel paylaşım ne kadar yoğun olursa, farklı toplumların arasındaki ilişkiler de olumlu yakın olur. Toplumları birbirine yakınlaştıran ve farklılıkların birbirini tanımasını sağlayan en önemli kültür taşıyıcı araçlarından bir edebiyat ve edebiyat ürünleridir.
Edebiyat, birey ve toplumların kendilerini ifade etmeleri ve başkaları tarafından anlaşılabilmeleri için önemli bir olgudur. Üretildiği toplumun hem yazılı hem de sözlü tanığı durumunda olan edebiyat, toplumun tarihine yön veren rehber niteliğindedir. Edebiyat, toplumsal dönüşümlerde hayati rol oynar. Bu bağlamda edebiyat, toplumun kültürel birikimlerini gelecek nesillere aktarma işlevinin yanında, toplumların gelişimini ve değişimini etkiler ve şekillendirir.
Karşılaştırmalı edebiyat, bir veya birden farklı dilde üretilmiş eserleri, özellikleri (biçim, üslup, içerik gibi) bakımından incelemek ve eserlerin farklılıkları ve benzerlikleri üzerinden eleştirisel yorumlar yapma amacını taşır. Farklı kültürel ve coğrafi ortamlarda oluşturulmuş edebiyat ürünlerinin birbirini nasıl etkiledikleri konusunda yapılan araştırmalar, karşılaştırmalı edebiyatın temelini oluşturur. Karşılaştırmalı edebiyat, sadece edebi eserlerin irdelendiği alan olmayıp, farklı kültürlerin uygulama alanı olarak, toplumsal yapıya da tarihsel bağlamda ışık tutmaktadır. Bu düşünceden hareketle, kültürel çeşitliliğin birbirleri ile ilişkilendirildiği karşılaştırmalı edebiyat alanı, genel olarak farklı kültürlerin iletişimi ve etkileşimi anlamına gelen kültürlerarasılık kavramının da yer bulduğu bir alandır.
Doç. Dr. Dilek Turan'ın "Toplum ve Sağlık Çevirmenliği Eğitiminde Yaklaşımlar ve İçerikler" başlıklı kitabı yayımlanmıştır
Sağlık ve hastalık, günümüz insanının ilk sıralara yerleştirdiği ve sıkça karşılaştığı konulardan biridir. Son yıllarda insan hayatını kökten değiştiren salgınlar ve yeni ortaya çıkan hastalıklar, yaşanan afetler ve acil durumlar insan yaşamını belirleyen unsurlar arasında yerini almıştır. Gündelik hayattaki sağlık hizmetleri gereksiniminin yanında özel durum teşkil eden bu durumlar, insan hareketliliği de göz önünde bulundurulduğunda, içinde bulunduğu toplumun ve ortamın çoğunluk dilini konuşmayan hasta ve mağdurların sağlık hizmetlerinden faydalanması birtakım sorunları da beraberinde getirmektedir. Çeşitli sebeplerle göç eden veya turistik amaçlarla başka coğrafyalarda bulunan insanların yanı sıra, insanlar, savaş ve afetler gibi acil durumlarda da ihtiyaç duyabilirler, dolayısıyla yaşamın çok farklı durumlarında da sağlık hizmetlerine gereksinim ortaya çıkabilmektedir. Bu gereksinim hasta, mağdur ve sağlık çalışanı, yardım ekibi arasında gerçekleşmektedir. Bu gibi durumlarda dil bariyeri ile karşı karşıya kalan hasta ve mağdurların profesyonel Sağlık Çevirmenlerine ihtiyaç kaçınılmazdır. Dolayısıyla Sağlık Çevirmenliği ve Tıp Çevirisi eğitimi önem kazanmakta, bu eğitimlerde sahada çalışan Sağlık Çevirmenlerinin en gerçekçi yaklaşımla hazırlanmaları önem taşımaktadır.
Doç. Dr. Sevinç Arı'nın "Yazar –Gazeteci – Çevirmen – Suat Derviş" başlıklı kitabı yayımlanmıştır
Suat Derviş ile ilgili yapılan araştırmalar genellikle ya edebiyatçı ya da gazeteci yönüne vurgu yaparlar. Onu, kendi koşullarının yapılandırdığı bir “insan” olarak inceleyen yaklaşımlara çokça rastlanmaz. Yaşamının her döneminde önüne çıkan zorluklar, hayatının şekillenmesine, seçtiği mesleklere ve hayata bakışına çok önemli etkiler yapmıştır. Suat Derviş, hayata hiçbir zaman tek bir pencereden bakmayan bir entelektüel olarak, savunduğu değerler doğrultusunda hayatla ilişkisini yeniden sorgulayabilen ve olaylara yeniden pozisyon alabilen bir aydındır. Onun yazar, gazeteci ve çevirmen kimlikleri bir bütün olarak, aydın kişiliğini oluşturur. Hayatı boyunca yaşadığı zorluklar kendisini, belli değerleri savunmaktan hiçbir zaman alıkoymamış ve bu değerler uğruna bu değerlere uymayan yapı ne olursa olsun ona karşı durmaktan ve bunun bedelini ödemekten kaçınmamıştır.
Bu kitap, son yıllarda edebiyatçı ve gazeteci kimliğiyle birçok araştırmanın konusu olan Suat Derviş’in, yazar ve gazeteci kimliğinin yanında, gölgede kalan çevirmen kimliğini aydınlatmayı amaçlamıştır. Suat Derviş’in yazar ve gazeteci kimliğiyle ilgili şimdiye dek yapılan araştırmalardan farklı bir yöntem izlenerek, Suat Derviş’in hayatı, içinde bulunduğu genel toplumsal yapı, aile çevresi, dönemin koşulları, o dönem kadınının toplumsal konumuyla birlikte ele alınmıştır. Suat Derviş’in yazar, gazeteci ve çevirmen kimliklerinin araştırılmasında, yazdığı ve çevirdiği eserler kadar, içinde yaşadığı toplumsal şartların sosyolojik ve yorumbilimsel olarak açıklanması, onun seçimlerini ve tercihlerini anlamlandırmada büyük önem taşır.
Dr. Öğr. Üyesi Sine Demirkıvıran ve Prof. Dr. Mehmet Tahir Öncü'nün editörlüğünde "Germanistik in der Türkei" serisinin 19. cildi yayımlanmıştır
Das literarische Übersetzen öffnet Pforten in andere Welten, macht Fremdliteratur in der eigenen Sprache zugänglich und reflektiert, was die fremde bzw. andere Literatur ausmacht. Bekanntlich erfordert das literarische Übersetzen mehr als ausgezeichnete Sprach- und Übersetzungskompetenzen. Darüber hinaus sollten Übersetzer:innen über poetische und literarische Kompetenzen verfügen, wobei auch ein großes Maß an Kreativität erforderlich ist. Je nachdem wie der Begriff "Literaturübersetzung" ausgelegt wird — als Reproduktion, als Nachahmung, als eine unendliche Annäherung an das Original oder Ähnliches —, finden unterschiedliche spezifische Aspekte des literarischen Übersetzens Berücksichtigung.
Das Feld des literarischen Übersetzens ist vielfältig und kann aus verschiedenen translationswissenschaftlichen Blickwinkeln heraus beleuchtet werden. Einerseits gilt es kulturelle Differenzen auszugleichen, anderseits eben diese hervorzuheben. Demnach ist das literarische Übersetzen eine Herausforderung, die weit über die klassische Debatte, ob literarische Texte manisch treu oder gelassen frei übersetzt werden sollen, hinausläuft. In diesem Band setzen sich die Autor:innen vornehmlich mit dem Themenkreis des "literarischen Übersetzens in der Türkei" auseinander, auch um auf den Beitrag der türkischen Übersetzungswissenschaft aufmerksam zu machen.
Prof. Dr. Sueda Özbent'in yeni kitabı yayımlanmıştır
Özbent, Sueda (2020): Transkulturalität in der Translation. İstanbul: Nobel.
In unserer globalisierten und hochdynamischen Welt ändern sich die Gesellschaften und die Menschen zu pluralen Identitäten, welche für das translatorische Handeln neue Herausforderungen stellen. Die Transkulturalität prägt die heutigen Gesellschaften. Diese Entwicklungen haben Auswirkungen auf die Übersetzerentscheidungen. Im Zuge der Globalisierung haben sich ökonomische Abhängigkeiten in unserem globalen Dorf gebildet. Weltweite Migrationsbewegungen, Kommunikationsmöglichkeiten, Verkehrsverbindungen und Medien haben zum wechselseitigen Austausch zwischen Menschen beigetragen. Translatoren und die Leserschaft unterliegen auch dieser dynamischen und transkulturellen Entwicklung. Diese Arbeit versucht zu zeigen, wie die kulturellen Elemente, d. h. Kulturreferenzen in literarischen Texten eingebaut sind und durch welche Übersetzungsverfahren diese Elemente in die Zielkultur funktionsgerecht transferiert werden können. In dieser Arbeit geht es nicht darum, literarische Texte zu analysieren, sondern Kulturreferenzen in den Texten herauszuarbeiten. Als Korpus dienen bereits veröffentlichte literarische Übersetzungen ins Deutsche von 9 renommierten türkischen Autoren.
Doç. Dr. Derya Oğuz'un yeni kitabı yayımlanmıştır
Çocuklar ve gençliğe geçiş evresindekiler çocuk-gençlik yazını eserleriyle okuma deneyimlerinin temelini atar, insan ve yaşama ilişkin bireysel değerler geliştirirler. Geleceğin
yetişkinleri olan çocukların ve gençlerin dış dünyaya açılan penceresi olarak kabul edilen çocuk-gençlik ürünlerinin çevirisi, anadilin ve kültürün beslenmesinde önemli bir adım oluşturduğu için diğer yazın türlerine göre ayrı bir konuma sahiptir. Doktora çalışması sonucunda oluşan bu kitapta çocuk yazını çevirisi ekseninde çocukluk ve gençliğe geçiş evresine hitap eden Almanca bir kaynak metnin İngilizce ve Türkçe çevirilerini çeşitli boyutlarıyla inceledik, bu dönemlere özgü yapılan çevirilerde çevirmenin dikkat etmesi gereken noktalara değindik.
Dr. Öğretim Üyesi Sine Demirkıvıran'nın doktora tezi kitap olarak yayımlanmıştır
„Wer Philolog und Poet ist in Einer Person, wie ich Armer,
Kann nichts besseres tun, als übersetzen wie ich“
(Friedrich Rückert)
In der ersten Hälfte des 19. Jahrhunderts zeichnet sich das Interesse am Orient – oder noch genauer: das Interesse an dem, was deutsche Autorinnen und Autoren unter dem ‚Orient‘ verstanden oder imaginiert haben, durch zahlreiche literarische Schreibprojekte aus. Zu den prominenten Autoren, der sich an diesem Interesse beteiligt, gehört Friedrich Rückert (1788-1866). Ihm ist aber eine ‚Sonderstellung‘ zuzuweisen. Er unterscheidet sich von seinen Zeitgenossen insofern, als er orientalische Texte in seiner Person als Philologe, Dichter und Übersetzer bearbeitet.
Seine obigen Verse sind nicht nur als eine Stellungnahme zu seiner Person als ‚Experte‘ zu verstehen, sondern liefern ebenfalls einen Hinweis darauf, dass seine Texte, aufgrund seinen Kompetenzen, wesentliche Unterschiede zu Übersetzungen und literarischen Schreibprojekten anderer Autoren aufweisen. Rückerts Intentionen sind – im Vergleich zu anderen Literaten – der Erhalt des „orientalischen Geistes“, das Schaffen eines neuen Zugangs zur Welt des Orients und das Aufdecken von Gemeinsamkeiten im interkulturellen und -religiösen Dialog.
In der Arbeit wird demnach die Dichotomie zwischen seinen Übersetzungen und Dichtungen unter Einbezug seiner philologischen Kompetenzen, sowie seiner Sprach- und Weltauffassung näher analysiert. Es wird der Frage nachgegangen, welche Sinn- und Stilintentionen Rückert aus dem Ausgangstext erfasst und wie er sie in Übersetzungen, Nachdichtungen oder in eigenen Dichtungen einflicht. Richtungsweisend sind hierbei nicht nur Rückerts persönliche Vorlieben, Talente oder Qualifikationen, sondern auch das Übersetzungsdenken der Romantik, das mit der regen Übersetzungstätigkeit im 19. Jahrhundert neue Dimensionen erreicht.
Zur Veranschaulichung des reziproken Verhältnisses zwischen Philologie. Übersetzung und Dichtung sowie der Auseinandersetzung Rückerts mit orientalischen Prätexten sind Textbeispiele aus drei verschiedenen Werken ausgewählt: Die Koranübersetzung, die er weniger als heiligen Text und umso mehr als literarischen Text behandelt; die Übertragung der Ghaselen Rumis, bei der Rückert des Öfteren auf die Übersetzung von Joseph von Hammer-Purgstall zurückgreift; und die Gedichtsammlung „Östliche Rosen“ als Eigenproduktion Rückerts, die er in der Rolle des Mystikers Mohammed Schemsed-din Hafis dichtet.
Die Arbeit setzt somit auf eine literatur- und kulturvergleichende Perspektive, um somit die Agenda des Rückert’schen Schreibens zu rekonstruieren. Außerdem zielt sie auf eine doppelte Kontextualisierung der Texte Rückerts, indem sowohl biographische als auch ideengeschichtliche bzw. literarhistorische Aspekte in die Analyse eingebunden werden.
"Kim ki, benliğinde hem bir filolog hem de bir şairi birleştirir,
o da en fazla zavallı ben gibi tercüme yapabilir."
(Friedrich Rückert)
19. yüzyılın ilk yarısında doğuya karşı duyulan ilgi – daha doğrusu: Alman yazarların “doğu” kavramına ilişkin algı yahut tasavvurlarına karşı duyulan ilgi, o dönem ortaya çıkan pek çok edebî eserde kendini göstermiştir. Bu meraka ortak olan meşhur yazarlardan biri de Friedrich Rückert’tir (1788-1866). Ancak Rückert’i bu noktada “özel bir yerde” konumlandırmak gerekir. Zira onu çağdaşlarından ayıran en büyük özelliği, doğu metinleri üzerindeki çalışmalarına bir filolog, şair ve çevirmen olarak başlaması olmuştur.
Yukarıdaki dizelerden kendisinin yalnızca bir “uzman” olduğu neticesine varmak doğru olmayacaktır. Söz konusu dizeler, Rückert’in elinden çıkan metinlerin, yetkinlikleri bakımından diğer yazarların çeviri ve yazın çalışmalarından farklı olduğuna işaret eder. Diğer edebiyatçıların aksine, Rückert’in gayesi – “doğuya ait ruhu” korumak ile doğu dünyasına erişim sağlayacak yeni bir yol oluşturmanın yanı sıra, dini ve kültürlerarası iletişimdeki müşterek unsurları ortaya çıkarmak olmuştur.
Bu nedenle, Rückert’in çeviri ve şiirleri arasındaki – kendisinin filolojik yeterliliklerini de kapsayan – dikotomi ile onun dili ve dünyayı algılama biçimi, bu çalışmada detaylı bir şekilde incelenmiştir. Ayrıca, Rückert’in kaynak metinlerde hangi anlamsal ve biçemsel özellikleri nazara aldığı ile bu özellikleri çevirilerde, nazire eserlerde ve şiirlerinde ne şekilde irdelediği de çalışmamızda ele alınmıştır. Bu hususta belirleyici olan sadece Rückert’in kişisel eğilimleri, yetenekleri yahut nitelikleri değil – 19. yüzyıldaki artan tercüme faaliyetleriyle birlikte – romantik dönemdeki çeviri anlayışının yeni bir boyut kazanmasıdır.
Filoloji, çeviri ve şiir arasındaki etkileşimin yanı sıra, Rückert’in doğuya ait öncü metinleri ne şekilde irdelediğinin de anlaşılabilmesi maksadıyla üç farklı eserdeki metinlerden faydalanılmıştır. Bunlar, kutsaldan ziyade edebî bir metin yaklaşımıyla çevirdiği Kur’an-ı Kerim; Joseph von Hammer-Purgstall’in çevirilerinden faydalanmak suretiyle aktardığı Mevlâna Celaleddin Rumi gazelleri ve kendisini Hafız-ı Şirazi’nin yerine koymak suretiyle kaleme aldığı bir şiir derlemesi olan Şark Gülleri’dir. Dolayısıyla bu çalışma, Rückert çalışmalarının yeniden yapılandırılabilmesi adına bir edebiyat ve kültür karşılaştırması temeline bina edilmiştir. Mezkûr eserlerin analizinde yazarın biyografisi ile düşünce ve edebiyat tarihleri de göz önünde bulundurulmuş ve bu yolla çift bağlam oluşturmak hedeflenmiştir.
Doç. Dr. Sevinç Arı'nın çıkarmış olduğu kitaplar:
Çeviri ve Kültürel Semboller
Sembolik formlar sosyolojisi, toplumsal soyutlukların değil, somut ve yaşadığımız dünyanın sosyolojisidir. Sembolik formlar, yaşadığımız kültürlerdeki sembollerin, sembollere yüklenen anlamların, davranışlarımızı ve metinleri etkileme biçimidir. Metinler üzerinden sosyolojik bir çözümlemeden söz edecek olursak; söz konusu sembol değerler bize, toplumsal kültürün canlı yaşama yüklediği anlamlar ve insanların bu anlamlarla hayata bakışını ifade ederler. Her toplumun kendi kültürüne özgü sembolik değerleri ve bu değerlerin toplumdan topluma kesin çizgilerle farklılaşması, hatta kendi içinde bile farklılaşması, toplumların durağanlığından çok dinamizmini göstermektedir. Özellikle, çeviri aracılığıyla sembol aktarımı, sembollerin birbirleriyle karşılaşmalarını, kültürlerin kendi sembol değerlerinin farkına varmalarını sağlamakla, toplumsal örgüyü daha değerli hale getirmektedirler. Örneğin, spor müsabakalarında çalınan ulusal marşlar, ulusların sembolik değerlerinin canlılığını gösteren ve her ulusun kendine özgü, farklı fakat aynı derece değerli, anlam yüklü formları olarak ortaya çıkarlar.
Çeviri Sosyolojisi
Bu kitap, sosyoloji, çeviribilim ve çeviri sosyolojisi alanında birçok bakış açısını yoğurarak, bilimsel bakış açılarını günümüz modern sosyoloji kuramlarıyla sentezleyen, yeni bir kuramsal bakış sunmaktadır. Kitabın özgünlüğü, yazarının içinde yetiştiği akademik ekolün diyalektik bakış açısıyla, yıllar süren sıkı ve titiz bilimsel çalışmaların sonucunda oluşan yeni bir çeviri kuramı olmasıdır. Çeviri Sosyolojisi başlığı, bir derlemenin değil, diyalektik ve özgün bir kuramsal bütünün adıdır.
Bölüm Başkanımız Sayın Sueda Özbent'in yapmış olduğu kitap çevirileri:
Sakallı Kadın Renan Demirkan
Genç bir fotoğrafçı ve küçük bir kızın annesi olan Anna, Kuzey Denizi adalarından birine gezmeye gitmiştir. Ailesinin parçalanmasından dolayı halen bunalımdadır. Endişeler ve gelecek korkuları altında ıstırap çekmektedir...Sakallı Kadın, Aktris Renan Demirkan'ın ilk başarılı yapıtı "Üç Şekerli Demli Çay" adlı kitabından sonra ikinci kitabı.
Beden Dili ( Davranış Anahtarı) Prof.Dr.Otto Schober
İnsanlar konuşma yoluyla gerçek düşüncelerini gizleyebilirler. Beden dili ise asla yalan söylemez. Gerçekten de her insan davranışlarıyla, amaçladıklarını, kendisini etkileyen şeyleri düşündüğünü ve hissettiğini kelimelerden daha açık bir şekilde belli eder. Bu sessiz fakat çok şey anlatan dolaysız beden dilini anlamak için sinyalleri tanımalı, doğru yorumlamalı ve kendimizinkileri ise bilinçli olarak yönlendirmeye çalışmalıyız. Yazar, gözlemlenmiş deneyimlerinden ve bilimsel açıdan kesinlik kazanmış bilgilerinden yola çıkıyor. Birçok örneklemelerle beden dilinin varlığının anlamını açıklıyor. Bu kitap, başkalarının davranışlarını doğru yorumlamak, kendininkileri ise bilinçli yönlendirmek isteyen herkes için gerekli olan bilgileri aktarıyor.
Bu sayfa Mütercim Tercümanlık tarafından en son 15.07.2024 10:24:08 tarihinde güncellenmiştir.